Product has been added to Cart

X
GO TO THE CART
CONTINUE SHOPPING

04

DEC'20
Siz Hiç Yarım Kaldınız Mı? 2

Bütün gece 'yarım kalmışlığın' üzerine düşündüm durdum. Sanki düşünmem gereken tek şey buymuş gibi... Oysa düşünecek daha önemli şeylerim vardı. Ama hayır! Bir şey, içimdeki bir his, tahayyül edemediğim o bir şeyler/çok şeyler  beni 'yarım kalmışlığın içine' çekiyordu.
Dilim damağım kurumuş, kendime cümle yetiştiremiyordum. Suskunluğum insanın içini ürpertecek kadar soğuktu, üşüyen ise sadece bendim. Sadece sessizliğin içinde sığınacak ve hislerimi kendime itiraf edebileceğim bir yer aradım. Odanın tüm ışıklarını kapattım.  Yavaşça  yere oturdum ve sırtımı mutfak duvarına  dayadım. Belirli belirsiz ayak uçlarıma vuran ay ışığının ucunda sallanan ruhâni bir varlık gibiydim. Ruhum ilk kez bu kadar hafif ve sakindi.
Sadece kendini dinle...
Sadece dinle.
Sadece...
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, bıraktım... Bunu birkaç kez tekrar ettiğimde saatler çoktan gece yarısını geçmiş ve sabah olmak üzereydi.
Benim yarım kalmışlığım nedendi?
Bu soruyu nihayet cesaret edip kendime sorabildiğimde gözlerimin önünden bir film şeridi gibi tüm hayatım boylu boyunca aktı. Bir sürü anılar vardı ve ben hangisini ele alıp, içini açıp, tekrar gün yüzüne çıkararak kendime itiraf edebilirdim ki? Geçmişi geriye getirmem mümkün değildi , fakat yine de tüm o anılarımı hatırlamaya çalıştım. Nedense hatırladığım şeyler hep beni üzen, mutsuz olduğum anlardan oluşuyordu.
Beni terk eden sevgililerim, ihanet eden arkadaşlarım, kaybettiğim ailem, bir toz bulutu gibi dağılan hayallerim, ezberleyip unuttuğum şiirlerim, ilkokuldan kalma anı defterim... Acısı, hatırası, hüznü olan birçok şey... Su gibi akıp giden zaman ve hâlâ her şeye rağmen dimdik durmaya çalışan bir ben. Her şeyin üst üste gelip beni çıkmaz sokaklara soktuğu, daraldığım, bunaldığım, kendime küstüğüm o anlar...
Her insanın ömründe bir kez olsun yaşadığı o buhran dolu günler...
Kaybettiğim ve kaçırdığım o kadar çok şey vardı ki. Hayata yetişmeye ve ayak uydurmaya çalışırken aslında en çok yarım bıraktığım şeyin -kendim- olduğunu gördüm. Bunun farkına varmamı sağlayan şey, yine bendim. Tekdüze ve monoton giden sıkıcı hayatımın bana gösterdiği bir işaret vardı; aynadaki yüzüm. Fakat bu sabah her zamankinden farklı bakmış olacağım ki aynaya, suretimden çok ruhumu görebildim.
Peki ben mutlu muydum? Bugün aynadaki yüzüm bana gerçek mutluluğun ve yarım kalmışlığı tamamlayacak olan şeyin ne olduğunu etraflıca düşünme şansı verdi.
Hepimiz hayatta mutlu olmak istiyoruz, hepimizin yarım kalmışlığı var bir şeylere ama o kadar kalabalığız ki kendimize, etraf çok dağınık ve toplamaya çalıştıkça daha çok yoruluyoruz. Tüm her şeyi terk edip, kendimi yeni bir şekilde oluşturma gayreti içerisine girdiğim zaman tamamlanacağımı anlamıştım. Terk ettiğim şeyler beni gerçekten yarım bıraktığına inandığım, tökezlememi sağlayan maddi ve manevi her şeydi.
Kırılan topuklu ayakkabı ile koşmak zordur, çünkü dengesi bozulmuştur ve yarım kalmıştır. Ya ayakkabının her ikisini de çıkarıp koşacaksınız, ya diğer topuğu da kıracaksınız, ya da kendinizi yarım kalmış bir topuğun ardında sürükleyerek hayatınızı daha da zorlaştıracaksınız. Seçim sizin.
Ve ben seçimimi yaptım. Bugün bir başkayım, artık yarım kalmış değilim. Tamamlayamadığım her ne var ise bugün hepsini halledeceğim. Biliyorum bazı şeyler zor, bazıları ise imkansız gibi gözüküyor, fakat kendim için seçtiğim hayat artık bir önceki günden daha  farklı olacak.
Çünkü François de La Rochefoucauld diyor ki;
''Başkalarını mutlu olduğumuza inandırmak, sanki bizim için gerçekten mutlu olmaya çalışmaktan daha önemli.''
Kimseye kendinizi inandırmaya çalışmayın, siz kendinize inanın. Çünkü yarım kalmışlığınızı tamamlayacak olan yegane şey, sadece sizsiniz.
.
Sevgilerimle...