Ürün Sepetinize Eklendi

X
SEPETE GİT
ALIŞVERİŞE DEVAM ET

20

MAY'20
Yuva neydi?



Yuva Neydi?

Balkondaydım, sokağa çıkma yasağının olduğu saatlerin tam ortasında... Güneş inceden inceye vuruyor yüzüme. Gözümü kamaştıran gökyüzünün maviliğinde kanat çırpan karga ve güvercinlere bakıyorum, arada serçeler eşlik ediyor onlara. Görünmez bir yolun yolcusu gibi hızla uçuyorlar, kaç kez kanat çırptıklarını, nerden geldiklerini, nereye gittiklerini, aralarındaki bilmediğim sessiz dillerini merak ediyorum. Gözümü kapatıp ciğerlerime derin bir nefes çektiğimde uzun zamandır sessizliği ilk kez bu kadar özlediğimi fark ediyorum. Caddeden geçen tek tük araba sesleri dışında en ufak bir ses bile yok, insanlar balkonlara çıkmış, dışarıyı seyrediyor ve güneşleniyorlar. Arada gelip geçen polis arabalarının siren sesleri yankılanıyor, camiden anonslar yapılıyor, 'evde kalın' diye.
Ev dedim, neydi ev?
Ev; yuva, sığınak, tüten baca, aş, eş, özgürlük, mahremiyet, çocuk sesleri, sessizlik, duygular... Neydi ev? Evi ev yapan şey neydi? Bugün çıkıp dışarı 'sizin için ev ne ifade ediyor' diye sorsam, cevapları ne olurdu? Uyuduğumuz yer mi derdi insanlar, yemek yediğimiz yer mi? Şimdilerde nimet gözüyle bakıyorum eve ben. Küçücük, gözle görülemeyen bir virüsün dünyayı dize getirdiği, tek odalısı, dört duvarlısı, bahçelisi, balkonsuzu, büyüğü, küçüğü, genişi, darı, metre karesi, milimi, bilmem nesi, eksiği, fazlası fark etmeksizin, şimdilerde herkesin sığındığı; birçok duyguyu, kişiyi, yaşayışı, insanlığı sığdırdığı bir yuva oldu... Zengin, fakir fark etmeksizin koskoca hayatı eve sığdırdık. Bir musibet, bin nasihatten daha hayırlıdır sözüne muhatap olduk. Belki de biraz iyi oldu dedim kendi kendime.
 
İnsan aile kavramını daha çok fark etti. İnsan elinden gidene üzülmemesi, gelene de sevinmemesi gerektiğini, her şeyin geçici ve boş olduğunu öğrendi. İnsan birçok şeye hasret kaldı. Hasretliğin acısını dibine kadar yaşarken, şükür denen nimeti de tatmış oldu en ballısından. Nelere şükretmedik ki şimdilerde? Belki de hiç etmediğimiz kadar hamd ettik Allah'a... Ailemizin, sevdiklerimizin, doğanın, yaşamın, bedenimizin, kısaca kendimizin farkına daha çok varıp, daha fazla değer bilmeyi öğrendik.
Ciğerime çektiğim o derin nefesi dışarı bırakırken nefes alıp verebilmenin aslında ne büyük bir lüks, rahatlık olduğunu fark ettim. Birkaç defa, doyamayarak defalarca derin nefes alıp verdim, temiz havanın verdiği rahatlık ile dualara açmışken elimi, ansızın semalara yükselen ikindi ezanıyla beraber şaha kalktı kalbimin uyuyan yanı. Bir Allahu Ekber sesi, o an içimdeki tüm arsız duygularıma zincir vurdu. Kuşlar aniden kanatlanıp gökyüzüne uçtu ve adeta zikir çeker gibi halka oluşturdular, ağaçların yaprakları daha bir coşkuyla hışırdadı, komşular camlara çıktı, birkaç kişinin elleri ben gibi duaya uzandı... O an bir köpek uluma sesi işittim. Bir baktım bizim mahallenin karabaşı saatlerdir sessiz bir şekilde bulduğu gölge yerde yatarken, ezanı duyduğu gibi ulumaya başladı. Tüylerim diken diken...
Tüm kainat Allah'ı zikrediyorken; zikretmediğim, unuttuğum, ısrarla yanlış yaptığım, boş geçirdiğim her vaktime bir ah ettim. Yürekten bir ah...
Ama güzel günlerin geleceğine inancım tam. Çünkü her karanlık gecenin bir sabahı vardır. Siz de inanın...
Gün gelecek bu süreçte öğrendiğimiz nice güzel şeylerle daha çok kıymetini bileceğiz hayatın...



Tuğçe Çakır

 






Anahtar Kelimeler: Yuva neydi?