Ürün Sepetinize Eklendi

X
SEPETE GİT
ALIŞVERİŞE DEVAM ET

21

NİS'20
Her Şey Geçecek - Tuğçe Çakır


Her şey geçecek...

Oradaydım.
Uzun zamandır unuttuğum duygularımın izlerini ve tanışıklığını bana gösteren yüzüme baktım; bu beni geçmişimin karanlığından kurtaran, içinde bulunduğum sıkıntılı durumu bertaraf eden diğer yarımdı. Benliğimden kurtuluşumun kaçıncı günü sayamadım, fakat konu bu değil, konu tam da olduğum yerden son derece memnun olmam.
Bugün yeni hayatımın ilk günü. 

   
 
Bu cümleyi o kadar çok seviyorum ki, her uyandığım yeni sabahın ilk saatlerinde dudaklarımdan dökülen tek şey bu oluyor. 
 
Bugün varım, yarın ne olacağım meçhul. İşte bu yüzden daha sıkı tutunuyorum hayata. Biliyorum kolay değil hayata karşı tutunmak ve yine biliyorum ki her tutunuşumda bir dalım kopacak diğer dallara varmak adına. Hayat denilen bu yolculukta zaten düşe kalka, yara bere alarak yine de yürümüyor muyuz? Bazen hiç beklemediğimiz şeyler başımıza geliyor. Bir bakıyoruz acının en derin katmanındayız, bir bakıyoruz sıkıntılar zincirine hapsolmuşuz... Hayatta her şey başa geliyor, herkes bir derde mazhar oluyor fakat yine de dünyanın güneş etrafında dönmesi gibi devam ediyor hayat.

Fakat insan anlıyor ki, her şey geçici... Gecenin gündüze, günlerin haftaya, haftaların aylara ve ayların yıllara dönüp zamanın su misali akması gibi, her şey geçici hayatta. 
Bugün geçmez dediğimiz, sandığımız her ne var ise geçecek. Zamanın birinde bir sebepten dolayı çok ağlamıştım. Kalbini sevdiğim, dudaklarından çıkan her cümleye müptela olduğum bir kadın gözyaşlarımı silip bana şunu demişti.
''Geçmeyen bir şey olsaydı insan yaşayabilir miydi Tuğçe? Bak dün bile geçti gitti... Üzülme, her şey geçecek ve bitecek kızım. Bir bakmışsın mahşerdeyiz ve hesap vermek için sıra bekliyoruz...'' 
Ne doğru değil mi?
Geçiyor...

   
 
İçimi, kabuğumda fütursuzca gezinen minik böceği, uykusundan henüz yeni uyanmanın vermiş olduğu çapakla gözlerini aralamaya çalışan kalbimi, ruhumun yeşeren filizlerini, sanayi bacası gibi her daim tüten; kış görünümlü yaz sıcaklığındaki yüreğimi, niyetlerimi, gökyüzüne çıktığım merdivenden her zamanki sakarlığımla bulutlara düşüşümü, kırılan dallarımın bir sonraki bahara kadar kendini onarıp, daha güçlü oluşunu, arabada yol altından kayıp giden beyaz düz çizgilerin arasına sıkıştırılan kesik çizgiler gibi; acılarımın da sonsuza dek değil, bazen uzunca, bazen kısaca ama hiçbir zaman ebedi bir şekilde sürmeyeceğini, mutluluğun aslında pahalı bir şey olmadığını; sakız parasından daha ucuz ve hatta beleş olduğunu, paylaşmanın o tarifsiz hazzını ve arzusunu, bazen karanlığın beni yutacağını sandığım anda, dişlerimi tıpkı bir timsah gibi gösterip, pençelerimi gecenin yedi katlı peçesine geçirip yırttığımı ve renklerin ruhumda, hayatımda dağılışını seyrettiğimi, çıkarsız ve karşılıksız sevginin gece uyumadan önce edilen dualar kadar samimi olduğunu, bir gün öleceğimi, evet bir gün ölüp bedenimin çürük bir et parçasına, daha sonra kemiklere dönüşeceğini ama ruhumun başka bir alemde istediğim şekilde yeniden harmanlanması için, ruhumu takdim edene, her zamankinden daha fazla yaklaşmam gerektiğini,
Hayatı, olacağı, olmayacağı, umudu, tükenmişliği, ölümü, dirilmeyi ama hep yeniden başlamayı, yeniden yürümeyi, yeniden sevmeyi, yeniden koşmayı, yeniden'lerin sonsuza dek, iyi bir 'yeniden'lere gebe kalacağını, kalmasını istediğimi,
Biliyorum.
 
Ve bir şeyleri bilmek ilk kez beni bu kadar mutlu ediyor.
 
Bazen bir fotoğraf, bir manzara, bir gülüş, bir zaman dilimi eğer bakmayı bilirsen, haddinden fazla, kelimelerin kifayetsiz kalacağı şekilde, çok şey anlatıyor insana.
Ve her gün bana umudu hatırlatan, balkon camıma konan sevgili guguk kuşu,
Sen her zaman gel.

Tuğçe Çakır
(
Eser ve tüm fotoğraflar Tuğçe Çakır'a aittir)